17 Nisan 2013 Çarşamba

Otostopçunun Ege Rehberi

İstanbul'dan Kuşadasına..

Galaksinin Batı Sarmal Kolu'nun bir ucunda,haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede,gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır.





 Herkese selam,

 İstanbul'dan başlayıp, Kuşadası'nda biten 13 günlük otostop maceramızı, belki benim gibi genç gezginlere cesaret verir düşüncesiyle yazmak istedim.







Yol arkadaşım Burak, tanıdığım kadarıyla iyi bir insan.Bir başka deyişle,maymundan gelme,karbon temelli ve iki ayaklı bir yaşam biçimi.Daha fazla ayrıntı vermek gerekirse 17 yaşında, zayıf, hotshot düşkünü bir genç ve iki gün öncesine kadar benimle Kentucky-Süreyya plajında  çalışıyordu.Neyse;

1.Rota dahilinde olan bu maceranın detayları şöyle:

-13 günde 44 farklı araca binip yaklaşık 1100 km yol aldık.

-Konaklamayı tamamen kendi çadırımızda yapıp, sadece 5 gün kamping de kaldık.

-Toplamda kişi başı 250 lira para harcadık :)

-Amacımız sadece otostop yapıp yol almak değil, gittiğimiz her yerdeki müze ve ören yerlerini de görmekti.


10 ağustos 2011 sabahı erkenden Pendik-Yalova feribot iskelesinde buluşup Yalova'ya doğru yol alıyoruz.Bu benim için ilk uzun şehirler arası, arkadaşım için de ilk otostop macerası olacağından feribotta acil durumlarda ne yapmamız konusunda plan yapıyoruz.

Acil durum planımız şöyle;


Tır,kamyon,traktör gibi ağır tonajlı araçlarda arkadaşım şöför tarafına, ben ise kapı tarafında oturacağım.[biber gazı bende] Binek araçlarda ise arkadaşım ön koltukta ben ise arkada oturacağım.

Yalova iskeleden Bursa yoluna doğru 20 dakika yürüyüp ışıkların ilerisinde otostopa başlıyoruz. Hedefimiz saat 3 gibi ilk durak olan Erdek'e ulaşmak.5 dakika beklemenin ardından Bursa'ya giden tekstil patronunun arabasıyla Bursa-Balıkesir sapağına kadar geliyoruz.Muhabbet güzel, yol güzel..

Şöförümüz planlarımız ve hedeflerimizden çok etkileniyor ve bol şans dileyerek sapakta bırakıyor bizi.Aynı gün içinde 8 araba değiştirerek,şansımıza çok iyi insanlara denk gelip sohbet muhabbet derken,nihayet Erdek'e saat 4 gibi varıyoruz.



                                                   
Planımızda Erdek'te netten bulduğum bi kampingde kalmak var.Ancak Edincik'de arabasına bindiğimiz tüpçü, ocaklar mevkisine gitmemizi oranın daha güzel ve merkeze yakın olduğunu söylüyor.O gece Ocaklar plajının karşısında ki Yeşilim kampingde kalmaya karar veriyoruz. (çadır başı 15 lira) Yol yorgunluğumuzu altın rengi plajda dinlenerek ve çarşaf gibi denizde yüzerek atıyor ve Erdek gecelerini keşife başlıyoruz.Önceden tahmin ettiğim gibi kavruk tenli,bira göbekli karavancı amcaların nasihatlarından nasibimizi ilk burada alıyoruz..Nasihatle kalmıyor,komşu  karavanındaki hanım teyzemiz  hoşgeldin hediyesi olaraktan 1 litre Pfanner meyve suyu ikram ediyor.Biraz daha kalırsak kısırlı altın günü bile yapabiliriz burada.. Bu arada Erdek hiç de fena değil,ramazan gecelerinde belediye meydanında karagöz oynatılıyor,yerli halk ise bomba..


                                              #dünyanın en kötü makarnası pişmek üzere#

İkinci gün hedefimizde Bozcaada'ya gitmek var,zaten asıl hedefimiz de orası. Erdek sadece dinlenme yeri.İki günde çok değişik insanlarla tanışıp fikir alış verişi yaptık.Yeri geldi cemaat mensubu hacı amcaya, yeri geldi sosyalist şöföre misafir olduk..

Ancak her şey çokta güzel gitmemeye başladı, ta ki İzmir yolunun Geyikli ayrımına gelene kadar.Elimdeki harita da 23 km gözüken yolda Geyikli iskelesine giden araçların %80 i lüks kıvamında olduğu için (ki bu arabalar asla yoldan otostopçu almıyorlar, tecrübeyle sabittir!) neyse bekle bekle duran eden yok derken çimento fabrikasına giden mikserci sağolsun aldı bizi, sevgilisi Vildan'a mesaj atmaya çalışıyordu dili döndüğünce bizde yardımcı olduk süsledik püsledik çok güzel bir sms yolladık Vildan ablamıza..

Çok gidemeden indik ve yol üzerinde bulunan sebze haline giden kabzımalla hal önüne kadar geldik.Bekle bekle gelen giden duran yok artık pes ettik iskeleye giden dolmuşa bindik .

Bozcaada'ya vardığımızda saat 5 gibiydi.Türkiyenin kendisine bağlı hiç köyü olmayan bu sakin  bi o kadar da güzel ada kasabasında tek kampingi arayıp fiyat öğreniyoruz ki  kendi çadırımızla kişi başı  25 lira para istiyor bizden,üstelik çok pahalı falan deyince ada dışında buradan başka yerde çadırla kamp yapmak yasak diye de ekliyor..

 #buyrunuz maliyenin bedava zeytinliği#


                                                   

Neyse tabi ki o parayı vermeyeceğimiz için ana yoldan yukarı doğru yürüyüp eski hapishanenin olduğu tepeye çıkıyoruz,aşağıda güzel bi zeytin bahçesi var orda kalalım diyoruz. Hemen ileride koyunlarını güden bi çoban görüp burada kalsak sorun olur mu, sahibi falan bi'şey der mi demeye kalmadan:

-Ora maliyenin beya, kimse bişi demez size :) diyor sevgili abimiz.Gelene kadar kuzey ege şivesiyle çok güldük,aklımıza geldikçe de gülüyoruz..

Bozcaada'nın rüzgarından çadırınızı korumak ve kampinge para kaptırmamak istiyorsanız hapishanenin arkasındaki zeytinlik kamp kurmak için harika!!!




 #57.alayı unutmak mümkün mü?#


                                                 
Ertesi günün yarısını plajda geçiriyoruz, deniz dalgasız fakat buz gibi.Sanırım Türkiye'nin en soğuk denize girilecek yeri burası.Gece kampımıza geri dönüp ertesi günün planını yapıyoruz yeni hedefimiz ASSOS..

    #bozcaada kalesi#

Assos Bozcaada'ya çok uzak olmadığı için güzel sokakları ve kaleyi doya doya geziyoruz, ramazan nedeniyle şarap içemesek de, iki kiloya yakın ucuzundan şaraplık üzüm alıp bol bol yiyoruz.. Bozcaada gerçekten harika gitmemiş arkadaşlara tavsiye ederim..





Aynı gün Assos'a ulaşmamız çok zor olmuyor,ilk önce Geyikli'den Ezine'ye giden veterinerin arabasına, sonra da Ezine'den Assos sahile giden hediyelik eşyacının arabasına binerek 2,5 saat sonra Assos'a geliyoruz.Şöförümüzün tavsiyesi üzerine kadırga koyundaki Athena kampingde kalıyoruz.(2 kişi 15 lira :)



                                                                  #Athena Tapınağı#



                                                              #birisi yalnızlık mı dedi?#

Ertesi gün hedefimiz Ayvalık..

Ayvalık'ta buraya yakın olduğundan sabahtan denize girip öğlene doğru Behramkale'ye gidiyoruz ve Athena tapınağını geziyoruz. Midilli o kadar yakın gözüküyor ki yüzerek gideriz belki diye hayal kuruyoruz...

Ayvalığa giderken Edremit havaalanının yakınlarında otostopa başlıyoruz.100 m ilerimize iki  otostopçu geçiyor ancak sırt çantalı değiller, belli ki Balıkesirliler.Aramızda hafiften rekabet başlıyor acaba kim önce araba durdurup gidecek? onlar mı, biz mi?

Tabi ki biz :)  demeye kalmadan yanımıza bir taksi yanaşıyor ve zafer bizim! Edremit havalimanında çalışan taksici Zeynel, özel müşterisini almak için Cunda'ya gidiyormuş.Yolda polis çevirirse müşteriyiz deyin diyor ve taksimetreyi açıyor..(inerken baktım 120 tl civarında para yazmıştı taksimetre,yolu siz hesap edin) Yolculuk sırasında neden önümüzdeki otostopçuları değilde bizi aldın diye sorduğumda insan kendini belli ediyor diyor. işte bunu üçüncü kere duyuşumuz şöförlerden, onlar bize güveniyor biz de onlara, sadece bu kadar!


                                                          #zeytinyağlar,salçalar,yumurtalar..#


                                                                     # itirazı olan?? #

Şöför Zeynel,gece kalmamız için Ders-al sitesi civarına bırakıyor bizi.O gece sitenin 20 dakika uzaklığında, gazino tarafındaki burunun arka tarafında kalıyoruz. Etrafta bizden başka kimseler yok.Çadırımızı denize 10 m uzaklığında harika bir manzaraya kuruyoruz fakat civarda su kaynağı yok! olsun deyip deniz suyundan yumurta haşlayarak harika ezine peyniri, pide ve çanakkale domatesiyle süper bir menü hazırlıyoruz kendimize sonumuzu düşünmeyerek...

                          #normal şartlar altında bi türlü kaynamayan yumurta çifti (1atm,273K)#


Tuzlu suda haşlanmış yumurta o kadar susatıyor ki yatmadan bütün suyu içiyoruz ve gece uykumuzda buz gibi akan pınarlar, galon galon damacanalar,üzerimize boca edilen buz gibi naneli limonatalı rüyalar görüp, gece iki civarı su almak için siteye yürüyoruz.Kafa lambamızı yakmıyoruz tabi, şimdi hırsız eşkiya zannedilip bir de polis jandarmayla uğraşmayalım diye.. Gecenin bi yarısı etraftaki tek canlı yaşamının olduğu  gazinodan  sularımızı doldurarak  kampımıza geri dönüyoruz..

Yarın ki hedef Ayvalık merkez ve Sarımsaklı civarında gezmek.

Ayvalık merkezde ilk işimiz tost yemek tabii ki..

                                                            #Burak & ayvalık tostu#

Tostçu ablanın tavsiyesi üzerine tekne gezisi yapma kararı alıyoruz.Kaptanla pazarlık yapıp kişi başı 15 liraya anlaşıyoruz.Teknemiz iki katlı ve kaydırak sistemine sahip.Müşteriler genelde hallice Türk ailesi ancak içeride Fransızlar da var.Saat 11-18 arasında çevredeki adaların koylarında yüzüp,yeni insanlar tanıyıp çok güzel vakit geçiriyoruz.15 liranın  içinde balık+salata+meyve servisi de var.Abartmıyorum balığı o kadar çok kızartmışlar ki patlayana kadar yediğimiz halde bi o kadar da martılara attık :D





Eee o yorgunlukla daha gezmek olmaz,kalacak yer bulup uyumamız lazım, çok yorulduk.Sarımsaklı'ya gidip yer arıyoruz ama civarda hiç de öyle kamp kuracak yer yok.Şehir içi otostop zor olduğundan minibüsleri tercih ediyoruz ve minübüsçü bizi Badavut yolunda askeriyenin orada kamping gibi bir yerin önünde bırakıyor, ama burası kamping değil! O yolun sonuna doğru yürüyoruz ki solunuzda askeriye sağınızda orman var gayet ıssız bir yol, ormanın içinde bir düzlük bulup gece burada kalıyoruz. Biraz korkutucu ve fazlaca sessiz olsa da tavsiye ederim kalabalıktan uzak güzel bir kamp alanı.

Ertesi gün  hedefimiz Bergama'ya gidip Pergamon tapınağını gezmek, akşam da Dikili de kalmak.Önce ki günden yeterince yüzdüğümüz için sarımsaklı sahilinde yüzmeyi pas geçip doğrudan izmir yoluna çıkıyoruz Bergama şehir merkezine varmamız çok kolay oluyor, ilk önce yolumuzun üzerindeki Bergama arkeoloji müzesini geziyoruz ve tapınağa tırmanmaya geçiyoruz. Herkes bunun imkansız olduğunu, yürüyerek oraya bu sıcakta, bide o çantalarla mümkün olmayacağını söylüyor ama 18 lira teleferik ücreti verme taraftarı olmadığımızdan ana yola çıkıp otostopla harika bir manzara eşliğinde, kamyonetin açık kasasında adrenalin dolu bir şekilde o virajlı ve uçurumlu yolda full gaz  giderek hemencecik varıyoruz Pergamon tapınağına .



                                                       #kavis aynasından enstantane#


                                                         

Burası tek kelimeyle harika bir yer.Arka taraftaki baraj gölünün seyrine doyum olmaz ama içinde kalan onlarca tarihi eseri düşündükçe üzülmüyor da değiliz.Pergamon altarı şuan da Berlin müzesinde dostlar,zamanında alman mühendis almış götürmüş! Bu arada tüm ören yeri ve müzelerde ben müze kartımı kullanarak,Burak ise on yedi yaşının verdiği yetkiye dayanarak her yere bedava giriyor.



Bugün sanırım en sıcak gün, sabah kahvaltısından bu yana üç litre su içtim..Akşam üzerine doğru Bergama'da dolaşıp eski sokaklarda fotoğraf çekiyoruz.Dikili'ye giderken bir arabasına misafir olduğumuz abimiz bir  itirafta bulunuyor  bize:
-20 yıllık şöförüm, şu  yoldan hiç tanımadığım insan almadım daha, siz ilk oldunuz diyor :) 
Kendisi  sol görüşlü çok bilgili bir insan. Anlattıklarına göre buradaki altın madenlerinde neler dönüyor neler..





Akşam 7 gibi Dikili sahile varıp biraz yüzdükten sonra merkeze giden cıvıl cıvıl caddede takılıp iyice tatilin dibine vuruyoruz. Fakat saat gece 11 olmuş ve  hala kalacak yerimiz yok! dahası bir fikrimizde.. 
Şehrin İzmir yolu tarafına yürüyüp zeytinlik görüyoruz ancak zifiri karanlık. Hemen yanımızda Total benzincisi var pompacıya zeytinlikte kalsak sorun olur mu demeye kalmadan bize lpg tankının yanındaki temiz, düzlük, rüzgarsız yerde kalabileceğimizi söylüyor.


Evet o gece total benzincisinin bahçesine çadır kuruyoruz..





Ertesi gün rotamız Aliağa üzerinden Foça ya ulaşmak, ancak eskisi mi yenisi mi henüz karar veremedik.Sabah yola çıkıp Aliağa'ya varıyoruz burada kahvaltımızı yapıp otostop sırasındaki tavsiyelere uyarak Yeni Foça'ya gitmeye karar veriyoruz.Elimde yıllar önce atlas dergisinin verdiği ege bölgesi gezi rehberi var planımızın çoğunu ona göre yapıyoruz.


                                                # en sıcak günün en sıcak gecesinde yorgunluk #


Aliağa'dan Yeni Foça ayırımına gelmek kolay ancak etraf hurdalık ve tüpraş benzeri yerlerle dolu.İnsan böyle bi yerde tatil kasabası hayal edemiyor haliyle. Arabasına bindiğimiz bey abi Foça'ya 7 km kala benzincide bırakıyor bizi ve bir ilke şahit oluyoruz burada.Şöförümüzün aktardığı bilgiye göre Türkiyenin ilk yada tek araba mezarlığı burasıymış. Gerçekten de öyle üst üste yığılmış arabalar çok ilginç bir görüntü oluşturmuş ve aklıma hemen bir zamanlar severek izlediğim heathcliff kedi çetesinin yaşadığı hurdalık geliyor aynı orası gibi...


Açıkçası Yeni Foça'nın denizini pek beğenmedik, çok dalgalı ve denize girecek güzel bir yer yok.Ancak iftardan sonra kordon gezmek ve cafelerde oturmak için çok güzel.Artık günlerdir yollarda olduğumuz ve tecrübe edindiğimiz için kalacak yer konusunu hep son ana bırakıyoruz. Gece saat 11 civarı polislere nerede kalabileceğimizi soruyoruz. İzmir yoluna giderken öğretmen evinin çevresinin uygun olduğunu söylüyor.25 dakikalık yürüyüşün ardından öğretmen evini buluyoruz ancak yakınında kocaman bir otopark ön tarafta ise sanırım Türkiyenin en kötü kampingi var!

                                                             #denizden çıkan Şahin K.#



İçeri girip yetkili birini bulmaya çalışıyoruz ama imkansız. Gece karanlığında tezek kokuları eşliğinde nihayet kamping sahibini buluyoruz. Ohooo amcam çoktan uçuşa geçmiş,inecek pist arıyor :)   Derdimizi anlatıp polislerin burayı tavsiye ettiğini söylüyoruz, tamam kalın ama geceliği kişi başı 20 lira diyor. Yirmi lira çok para hacı abi bizde neredeyse hiç para yok, tamam sağol biz biyer buluruz demeye kalmadan tamam kalın ama kimliğinizi bırakın sabah giderken alırsınız diyor.Neyse kimliği verip çadırı kuruyoruz.Bizden başka çadır yok, karavan yok, sadece tahta evlerde kalan insanlar var değişik biyer..

Sabah uyandığımızda gördüğümüz manzara harika, bol bol keçi gübresi,orta ölcekli ahır ve kocaman bir köpek!

Bugün dokuzuncu gün, sevgili Burak  İstanbul'a dönüyor çünkü yarın öss sonuçları açıklanacak.Artık gereksiz olan matı çöpe atmaya giden Burak,bir kavanoz zeytinle geri geliyor.Söyledikleri doğruysa kullanılmış mat ile zeytinleri takas etmiş :) Oğlum Burak,sende ticari zeka var  ama ...
Çadırımızı toparladıktan sonra beleşe kalmış gibi olmasın diyerekten kamp sahibine 10 lira  verip kimliklerimizi alarak bir daha görüşmemek üzere kamptan uzaklaşıyoruz.








Şimdiki yolculuk İzmir'e....


Buralarda otostop gerçekten çok kolay hemen araba durdurabiliyorsunuz.Menemen' de modifiyeli bir kartala biniyoruz, Bergamalı gençler otogara gidiyorlarmış askerden arkadaşları gelecekmiş,bu kadar da olmaz diyoruz bizde otagara gidiyorduk zaten :)


Otogardan gece yarısına  otobüs biletini alıp tavsiyeler üzerine İzmir'i Karşıyaka'dan gezmeye başlıyoruz. İzmir de acayip sıcak var.Karşıyaka-Konak-Kemeraltı-Kordon derken akşam oluveriyor hemen. İzmir dedikleri kadar güzelmiş gerçekten ancak akşam saatlerinde tuvalet ihtiyacımızı giderecek bir yer bulamayınca dön dolaş Konak Çocuk hastanesinin acil tuvaletinde buluyoruz kendimizi.Geceyarısı Burak'ı  otogardan uğurlayınca yatacak yer arıyorum kendime ancak otagarın içi  uygun değil gibi.Dışarı çıkıp otagarın yanındaki Mom Hotel'in biraz ilerisinde boş bir alan buluyorum kendime ve çadırı kuruyorum, tabiki yan taraftaki oto yıkamacıdan izin alarak.


                                                        # benim otel daha güzel #
Bugün Kuşadası'na gidicem ve artık yalnızım, hava o kadar sıcak ki üşengeçlik yapıp otobüsle devam ediyorum yoluma.
İnternetten okuduğum kadarıyla çevredeki en iyi kamping, yat limanının karşında ki Önder Kamping. Şu zamana kadar kaldığım en temiz ve kaliteli yer burası.Fiyatı bu kalite ve hizmet için yeterince ucuz. Kişi başı gecelik 9 lira ayrıca havuz var! Ladies beach,çarşı,barlar sokağı,turist ablalar derken 2 gün kalıyorum burada.Yarın sabah rotamda Efes harabeleri ve Selçuk,sonrasında ise İzmir üzerinden Ankara var..







Kuşadası-İzmir yolu  otostop için en çok beklediğim yerlerden biri. 45 dakikaya yakın bekledim İzmir'e giden biri durdu nihayet, sohbet muhabbet derken şöför birden tarih bilimci oluyor ve  tüm bölge tarihini anlatıp efsaneleri de araya ekleyip beni rotamda olmadığı halde 7 uyurların önüne kadar bırakıyor sağolsun .Mağaranın etrafı  demir parmaklıklarla çevrili ve efsanesi dışında kayda değer bir şey yok! 





Efes harabelerinin  üst kapısına doğru yürüyorum.Meryem Ana kilisesi Bülbül dağının tepesindeymiş meğer, yürümek imkansız gibi otobüs de yok sayılır.Çantamı Efes üst kapı girişindeki rehber dinlenme noktasına bırakıp başlıyorum otostopa..





Çok geçmeden İtalyan abimiz durup Meryem Ana'ya çıkartıyor beni.Burayı gezip şifalı suyundan içmeden olmaz diyor hacı teyzemiz dilek duvarına  çaput bağlarken.Böyle şeylere inanmam aslında ama şifalı su etkisini gösteriyor  ve daha dış kapıya otostop yapmaya yürürken İzmirli çılgın bir abimiz durup  aşağıya kadar götürmeyi teklif ediyor. Allahım şans bonuslarımın hepsini şimdi gönderme ileriye de sakla diye dua ediyorum :)







İzmirli o kadar matrak ki aşağı inene kadar epeyce güldürüyor beni.Tam inmeye yakın

- abi senin işin ne allasen? diye sorunca önce yanında oturan Rus ablamıza göz ucuyla bakıyor ve sonra bana dönerek;
- benim işler karışık biraz, isim koyamıyorum tam diyor :)) Ehh be hacı abi senin işin uluslararası ilişkiler işte bilemeyecek ne var..

Efes'i gezmeye başlıyorum.Burası arkeoloji severler için bir cennet.Herşey, heryer çok güzel korunmuş gibi ancak yamaç evler bölümüne girmek için 20 lira ekstra ücret ödenmesi saçmalığını duyunca sövmeden edemiyorum.Müze içinde müze saçmalığı.Ortalık yerli yabancı turist gruplarıyla dolu.Her zamanki gibi bir kafilenin peşine takılarak burayı da bedava geziyorum .

Otostop maceramın yavaş yavaş sonuna gelmek üzereyim.Yolumuz uzun.İki gün sonra ramazan bayramı, memlekete gitmek gerek.Sonrasında ise durmak yok dostlar,bayramın son günü Transasya gezime başlıyorum..İlk durak Batum :)







ÖZETİN ÖZETİ

Gezimiz uzun solukluydu ve çok şey gördük,öğrendik.. O kadar farklı insanla ve düşünceyle karşılaştık ki zaman geldi cemaat mensubu birinsinin arabasına bindik, zaman geldi aşırı sol görüşlü birine.Ancak gezimizi zevkli kılan da bu farklılıklardı. her insanın farklı düşünmesi, yorumlaması...
Anlatacak o kadar çok Şey var ki hepsini buraya yazmam imkansız,rotayı merak edip kafasında soru işareti olanlar iletişime geçebilirler.
Bu arada aldığımız nasihatler her zaman olduğu gibi, hep bizim iyiliğimiz içindi. Yollar, otostopun tehlikeleri,katiller,Pippa Bacca..
Lüx araçlar ve özellikle Almanya plakalı araçların otostopçuları almamasına hak veriyorum aslında. O güzelim jiplerin, mercedeslerin içi toz olur,aman!
Almanyalı gurbetçilerimiz ise çok daha farklı durumdalar.Arabalarını o kadar çok doldurmuşlar ki arka tampon yola sürtüyor neredeyse..
Son olarak, bunların başına hiç mi kötü bir olay gelmedi yahu? diye soranlar olabilir, gelmedi çok şükür.Yolda otostop çekmemize üzülen bir amca para vermek istedi.Amcamıza teşekkür edip zaten istediğimiz bu, az parayla gezmek deyince biraz şaşırsa da bize anadolu insanının merhametini tekrardan göstermiş oldu .Motorsikletinin anahtarını verip:

- 'otostop falan yapmayın, alın gitceğiniz yere gidin akşama gelirsiniz gari..' diyen bile oldu bu güzel yolculukta :)

Şimdilik bu macera bitse de önümüzde yenileri var dostlar,.. 
Takipte kalmaya devam edin..

Hiç yorum yok: