20 Ekim 2011 Perşembe

MADRİD

Sanırım biraz sıcak, hayır hayır gerçekten çok sıcak bi şehir..


İspanyada ikinci durağım Madrid.San Sebastian'dan trenle 5 saatte geldim buraya.Tren hızlı değildi ve suplement ücreti olarak 6,75€ ödedim.San Sebastian ormanlık, serin ve yağışlı iken Madrid tam tersine bunaltıcı derecede sıcak.
Madrid'in ana tren istasyonu Atocha, size hoşgeldin süprizi yapabilecek kadar endamlı ve büyük.İstasyonun içinde çölün ortasındaki bir vahaa gibi yeşillik  alan var.

Madrid, ispanya ve portekiz seyahatim için kilit nokta olacağı için sadece 1 gece kaldım burada.Eğer İspanya'yı trenle geziyorsanız mutlaka Madrid'de aktarma yapmanız gerekiyor.(madrid-lizbon,lizbon-madrid-sevilla,sevilla-madrid-barcelona) Madrid'de o gece Cat Hostel'de kaldım.Hostel merkeze yürüme mesefasinde çok büyük ve kalabalıktı.İlk gece eski şehrin meydanı olan Puerta del Sol'u gezip,cafelerde taılabilirsiniz..O gece meydanda pandomim yapan bir şahıs, gelene geçene takılarak insanları güldürüyordu ve bende nasibimi aldım bundan :) Uzunca bir izlemeden sonra sıkılarak karşı yola geçmek istedim ve adam peşime takılarak bir güzel taklidimi yaptı..


Ertesi sabah erkenden kraliyet sarayını (Palacio real) gezerek turuma başladım.Sırt çantamda her an bulundurduğum çakım x-ray de farkedilince güvenlik tarafından çakıma geçici bir süre el kondu ancak ben onu çıkışta tekrar aldım.Hayatımda gördüğüm en sıkıcı saraylardan biri burasıydı sanırım.Altın yaldızlı tavanlar, koyu kırmızı badanalı duvarlar kocaman masalar falan adamın bi yerden sonra içini baydırıyor.(oysa güzelim dolmabahçe öylemi? ferah ferah oh miss)Güvenlik foto konusunda o kadar hassas ki  fotoğraf çekmeniz kesinlikle yasak!
#unutmayalım,yasaklar çiğnenmek içindir :)#


Madrid mimari bakımdan çok güzel bir şehir ancak  Ankara gibi diplomatik sanırım.Günün ilerleyen saatlerinde hava o kadar sıcak- 37,38 derece- oldu ki, gezmek imkansız hale geldi.Bu sırada haritadan serin olabilecek yerlere bakıp Botanik bahçeyi (Real jardin botanico) buldum.Burda labirent şeklinde şimşir bahçesi var ilginç ve serinletici...
Botanik bahçenin devamında kendimi bir anda gökdelen manzaralı başka bir parkta(Parque del retiro) buldum.Burasıda fotoğraf çekmek için çok güzel..
 Madrid'in kalbinin attığı yer ise şehrin ana caddesi Gran via.Her türlü lüks mağazanın restoranın olduğu mimarisi ile göz dolduran süpersonik biyer.Unutmadan ekleyeyim, Madrid'te çoğu yerde 'el corte ingles' adlı çok katlı mağazalar zinciri var.Özellikle sıcaktan çok bunalırsanız serinlemek ve ucuz hediyelik eşya almak için uygun biryer.Madrid'de gezilecek meydan, saray,park, bahçe bırakmadıktan sonra son durak Real Madrid'in efsanevi stadını görmek için şehrin biraz dışındaki (dışında dediysek metroyla önüne kadar gidilebiliyor, bizim olimpiyat gibi ebesinin ....... da değil) Barnebeu stadına gelip, bolca fotoğraf çekmek istiyorum ancak güneş engel oluyor. Gönül isterdi ki Barça- Real maçı sırasında da burada olabilmek..

 İspanyanın genelinde metroya kaçak binmek biraz zor gibi.Eğer risk almak istemiyorsanız 3 günlük pass biletlerden almanızı şiddetle tavsiye ederim.Ancak şunu da unutmayın ki kalabalık istasyonların haricinde kaçak binmek için hala bir şansınız var :))
O gece trenle asıl görmek istediğm yer olan Lizbon'a giderken yanıma atıştırmalık bişeyler almak için girdiğim markette açık cips satıldığını görünce işi abartıp yarım kilo cips aldım :) hayret mideyi bozmadı valla..
Daha sonra üç kere daha geleceğim için şimdilik hoşçakal diyerekten ayrılıyorum bu güzel şehirden..

#hands up#





#Elvada güzel şehir Madrid#

14 Ekim 2011 Cuma

SAN SEBASTİAN


Gizem Altun'un interrail için rehber niteliğindeki Bir Bilet Al  kitabında çokça övdüğü bu cennete Belçika üzerinden gelmek biraz uzun ve sıkıntılı.Planım gece treniyle fransanın batısında ki Nantes'e gelmek sabah okyanusta yüzmek ve gece treniyle İspanya 'ya geçmekti.Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.Nantese giden gece treni vardı ama hızlı trendi ve saat 00:30 gibi Nantes'e varıyordu.Mecburen TGV ile gecenin o yarısı geldim Nantes'e.(6€ suplement ücreti var) Aksilik ya o gece polis garda yatmama izin vermedi.Bende gittim İBB katlı otoparkına benzer bir yerde kızıl saçlı,yüzü çilli genç birinden izin alarak elektrikli arabaların park yerinde uyuyarak otoparkta sabahlama şerefine erişmiş oldum! :)
Macera bitmedi tabi ki! Bindiğim trende yanıma köylü bir teyze oturdu.İçine uç kısmı fırfırlı beyaz don giymişti aynı bizimkiler gibi.Yolda giderken bizim vagona elinde şarabıyla uçuşa geçmiş 20 li yaşlarda bi genç güle oynaya girdi.Sürekli bişeyler söylüyordu ve herkes de gülüyordu.Sırayla elindeki şarabı insanlara içirmeye başladı. Bu arada ortam gergin değildi ve herkes gülüyordu?!


Çok geçmeden sıra bize geldi harika ötesi fransızcamla 'merci' dedim ama teyze başladı muhabbete.Bir iki derken şarabı da yarıladı, bu arada çocuk 2 kere yere yuvarlandı arkadaşı geldi götürdü falan, teyzem de kafayı buldu sızdı benim omuza :) Şarap terletti galiba eteğini sıyırdı, altından donunu gördükçe gidene kadar güldüm:)


O gün 4 kez aktarma yaptık (paris-nantes-bayonne-hendaye-irun) ve son aktarmada tren seferi iptal edildi bende taa Nantes'te ödemiştim parasını. Az buçuk ingilizcemle ve çingenelikle itiraz ettim aldım 6€ mu :)



San Sebastian ise,
asıl adı 'Donostia' olup, İspanyanın kuzeyinde bulunan harika bir şehir.Genel olarak temiz,kalabalık olmayan eğlenceli bir şehir burası.Buraya ilk geldiğinizde kendinizi küçük Rio de Jenerio da sanabilirsiniz :) Şehrin en yüksek tepesinde bulunan kurtarıcı isa heykeli ve 3 adet harika plaj bu duyguyu yaşatıyor insanda.Plajlardan 2 tanesi sörfçüler için çünkü önü okyanusa açık ve çok dalgalı,diğer plaj ise koyda kaldığı için dalgasız ve yüzmek için ideal.Şehir, yazları geçimini turizmle sağlıyor ve  gece hayatı gerçekten süper.Barlar sokağı gece boyunca çok hareketli. bu şehir için en az iki gününüzü ayırmalısınız hele ki benim gibi biraz şanslı olup jazz festivaline denk geldiyseniz.İlk gün sahil şeridinde bulanan akvaryumu ziyaret edip,isa heykelinin bulunduğu kaleye çıkabilir,  ardından  da şehri keşfedebilirsiniz.Kaleden şehri ve okyanusu izlemek çok zevkli.İkinci gün ise yüzmek ve güneşlenmek için harika bir gün olacaktır size.Bu arada San sebastian 2016 avrupa kültür başkenti adayı ve bizdeki heyecanı onlar da yaşıyor.
San sebastian'a ulaşım karayolu ve trenyolu ile yapılıyor, havalimanı yok..En iyisi Madrid'ten günde 2 kere kalkan, 5 saat süren trenle buraya ulaşmak.
 Konaklamak burada yazları biraz pahalı.Genel olarak yaz sezonunda avrupa genelinde 15-25 € olan hostel ücretleri burda en ucuz 30€ ve kahvaltı dahil değil.San sebastian'ın iklimi karadeniz iklimine benzer olduğundan serin ve her an yağışlı olabiliyor.San sebastianda her caddenin başındaki eczaneler dikkatinizi çekebilir nedenini bilmesemde sanırım bu şehirde haddinden fazla eczane var.
Yemek için şehirde 1 adet MC ve büyükçe bir sabit pazar var.(uygun fiyata lezzetli ve taze tropikal meyveleri burada bulabilirsiniz)Ancak  meydana giderken 2 katlı güzel bir alışveriş merkezinin içersindeki lokantaları da tercih edebilirsiniz.Bu lokantalar içinde'Pan Restoran' adında harika biryer var.Sanırım hayatımda yediğim en güzel menülerden birini burda yedim.İmperial menü adında ki bu lezzet abidesi yiyecek, uzunca bir ekmeğin arasına döner benzeri bir et ve özel acı soslar kullanılarak yapılıyor.Şiddetle tavsiye ediyorum...






# San Sebastian jazz fest. #











BELÇİKA BİRA CUMHURİYETİ

 Bir ülkede 1650 çeşit bira varsa bu başlığı hakediyor demektir.Belçika bira konusunda kendini aşmış bir ülke.Sabah 06:30 civarı bira içenleri gördükten sonra eskilerden beri hep duyduğum
'su yerine bira içerler' sözünü onayladım.Allah daha çok içertsin ne diyelim...


Belçika'da ilk durak kuzeyin venedik'i diye anılan masalsı şehir Brugge..

Brugge belçikanın kuzeyinde bir ortaçağ şehri.İçinde yeldeğirmenleri,şatoları, katedralleri ve  ufak meydanlarıyla harika bir şehir.Brugge da kaldığım ünlü hosteller zinciri  St.Christopher's İnn gayet güzeldi.İlk gün hostelin düzenlediği  bedava şehir turuna katılarak altını üstüne getirdik şehrin.Şimdi çok aptalca gelsede o an için gayet zevkli olan, kanalda tekne gezintisi yapan turistleri korkutma oyunu oynadık.Uzaktan gelen tekneyi gözümüze kestirip köprü üstünde pusuya yatıyosunuz ve tekne tam altınızdan geçeceği zaman BÖÖÖÖ! aptalca gelse de o anda onları korkutmak zevkli.


Aynı hostelde kaldığım ve turda da beraber takıldığım Rus arkadaşla iyi anlaşmıştık.O gece Brugge meydanında  bizim Fedon gibi bir amcanın konseri vardı.Konser sponsoru bir bira firması olunca daha da güzel oluyor konseri dinlemek.Çoğunluk yaşlı olsa da müzik ve ritimler harikaydı.Ortaçağ mimarisi bir yerde ılık bir temmuz gecesi...


Ertesi gün şehrin içinde gezmekten sıkılırsanız bisikletle kuzey sahiline gidebilirsiniz ancak plajı için çok iyi şeyler duymadım ve tercihimi yeldeğirmenleri ile şatoları gezme yönünde kullandım.
Şehir merkezinde güzel cafeler ve barlar mevcut fiyatları ise normal.Tekne turu yapmak backpackerlar için bence lükse kaçar..















       
                                                       BRÜKSEL

Avrupa birliğinin başkenti..


Aslında ben böyle çok diplomatik bir şehir bekliyordum karşımda ama öyle olmadı.Rastgele tanıştığım Osman ve Mehmet  ile gezdim Brükseli.Lunaparka gidip değişik bi alete bindik. Dönmedolabımsı gibi bişeydi eğlenceliydi ama.Sonra Fas mahallesinde haşlanmış sümüklüböcek yiyenleri gördük.(öğğğğ) Eğer 1 kilo isterseniz kabuklarıyla tartılan salyangozu sonra kabuklarından ayırıyordu ablamız.(pazarlarda pırasa alırsın sapıyla tartar sonra sapını atar ya, aklım ermezdi o işe demekki heryerde öyleymiş) O gün sanırım polisler günümüydü neydi birçok AB ülkesinin polis arabaları konvoy eşliğinde kenti geziyolardı.İtalyanın ferrari polis arabası gerçekten iyiydi.Akşama doğru çilekli biramızı içip şehrin kalbinin attığı grand palace meydanında bulduk kendimizi.Saat başı yanıp sönen ışıklarıyla  görkemli binayı seyrettik onlarca kişiyle..
# Belçikanın simgesi işeyen bebek #


O gece yatmak için trenle en kuzeye ingiliz kanalının ordaki Ostende şehrine gidip orda ki tren istasyonunda uyudum. Gece sokakta kalmaya tam alışamadığım için biraz endişeliydim.Aynı treni beklediğimiz faslı bi çocuk benle muhabbet etmeye başaladı tabi arapça :) Nerde kalacağımı falan soruyordu bende çömezlikten olcak daha kaşarlanmamışım tabi çadır falan işaretleri yaptım.Evine falan davet etti kabul etmedim.Haliyle soyulmaktan korkuyodum.Waffle-ı fazla kaçırmışım heralde bişi hararet yaptı, felaket derecede susamıştım. Çocuğa su nerden bulabilirim tarzı bişi sordum (bu konuşmanın tamamı beden diliyle gerçekleşiyor) otomatı gösterdi.Bizde biliyoz orda su olduğunu 0,5 lt suya 2€ verilirmi gibisinden tepki verdim! hatta boş ceplerimi gösterim parasız olduğumu kanıtlamaya falan çalıştım :) Aradan 15 dakika geçti baktı çocuk ben su almıcam  gitti su alıp bana  verdi....İşte o andan sonra insanlara bazen güvenmek gerektiğini anladım....






Sabah tekrar Brüksele geri geldim ve haberlerde gördüğümüz AB üyesi ülkelerin bayraklarının sıralandığı meşhur binaya gittim,doyasıya waffle yedim,atominyumu gezdim( demir atomunun 165  milyon kez büyülülmüş hali) ve son olarak bira müzesini gezip bu şirin başkentten ayrıldım.Unutmadan, Belçika'da interrail bileti olanlar herhangi bir suplement ödemiyor, isterseniz günde 100 kere trene binebilirsiniz..